“Gurbet Kuşları”, “Hanım”, “Bir Türk’e Gönül Verdim” ve “Karılar Koğuşu”nun da aralarında bulunduğu çok sayıda filmin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Halit Refiğ’in doğumunun 90. yılı dolayısıyla Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde panel düzenlendi.
Sinema yazarı Ali Saydam’ın moderatörlüğünü üstlendiği, usta yönetmenin eşi Gülper Refiğ ile usta oyuncu Hülya Koçyiğit’in konuşma yaptığı panel, Refiğ’in en sevilen filmlerinin yer aldığı tanıtım videosunun gösterimiyle başladı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Saydam, “Uzun zamandır Halit Refiğ’i anma etkinliklerine katılmıyorum çünkü onun adını hatırladıkça çok duygulanıyorum. Halit Refiğ benim için çok büyük bir kayıptı. Benim duruşumun ve omuriliğimin oluşmasında önemli katkıları olmuştu.” dedi.
Refiğ’i 32 yaşında tanıdığını aktaran Saydam, şöyle devam etti:
“Benim büyüdüğüm yaş, Halit Refiğ ile tanıştığım yaştır. Bana çok iltifatlarda bulundu, beni adam yerine koydu. O dönemde solcu olduğum için milli lafını duyunca tüylerim diken diken oluyordu. Halit Refiğ’in fikirlerine karşıydım. Bir dergi çıkarıyordum o dönemde, dergide birine sinema yazısı yazdırmak istiyordum. Milliyet gazetesindeki arkadaşlarıma sordum, onlar da beni Halit Refiğ’e yönlendirdi. Halit Refiğ’i arayıp teklif gönderdiğimde ‘benim öyle boş vaktim yok’ diyerek telefonu kapattı. İkinciye aradım, yine telefonu yüzüme kapattı. Daha sonra evine ziyarette bulundum, yazı yazması için çok ısrar ettim ve o şekilde kabul etti. Dostluğumuz bu şekilde başladı.”
Saydam, Refiğ sayesinde analitik düşünce ve tarihsel gerçeklik kavramlarıyla tanıştığını söyleyerek, “Halit Refiğ ile sıkça yaptığımız tartışmalardan bir tanesi şuydu; ben kendisine ‘bir münevversin’ diyordum, o da ‘hayır ben sadece bir sinema yönetmeniyim hatta sanatçı bile değilim’ diyordu. Onu her ideolojiye mensup insanlar eleştirdi çünkü Halit Refiğ tutarlı bir adamdı. Şu anki toplumumuzda da ana sorunumuz, tutarsızlık ve sığlık sorunu aslında.” değerlendirmesinde bulundu.
“Yanlışları hiç çekinmeden eleştiren böylesine güzel bir insandı”
Hülya Koçyiğit ise Refiğ ile aynı filmlerde yer almanın kendisi için büyük şans olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Gençliğimde hep hayal kurardım bir gün Halit Refiğ ile tanışsam, birlikte film yapabilir miyiz diye. Onun filmlerini izleyerek, yazdıklarını okuyarak onu daha yakından tanımaya çalıştım. Bir gün beni aradı ve Kemal Tahir’in bir romanını senaryolaştırdığını söyledi. Bana gönderdi, ‘oku’ dedi. Karılar Koğuşu romanından hazırlanarak oluşturulmuş bir senaryoydu. Bana Töze rolünü uygun gördü. ‘Bu rolü nasıl oynayacağım’ dedim. ‘Sen oynarsın, oyuncusun’ dedi ve bana güvendi. ‘İyi ki de bana güvendi’. Çünkü bu film bana Antalya Altın Portakal Ödülü kazandırdı. Hayatımda rol aldığım en önemli filmlerden biridir diye düşünüyorum. Halit Refiğ her şeyden önce bir insandı. İnsanı, tabiatı, hayvanı seven, ülkesini seven, ülkesinin daha iyi yerlere gelmesi için hep heyecan duyan, yanlışları hiç çekinmeden eleştiren böylesine güzel bir insandı. Onunla tanışmış ve çalışmış olmak benim için büyük bir şanstı. İçimde ve kalbimde onu hep yaşatıyorum.”
Halit Refiğ ile 27 Mayıs askeri darbesini konu alan bir film de yapmak istediklerini aktaran Koçyiğit, dönemin siyasi şartları ve maddi imkansızlık nedeniyle bu filmi gerçekleştiremedikleri bilgisini paylaştı.
“Türkiye’yi az gelişmiş olarak göstermeye çalışanlarla mücadele etti”
Gülper Refiğ ise eşini, “Ben sanatçıları ikiye ayırıyorum. Zanaatkarlar ve sanatçılar. Zanaatkarlar sipariş üzerine iş yapar ama gerçek sanatçıların yaptığı işler ülkeye mal olur. Ben eşimi üçüncü bir kategoriye ayırıyorum çünkü bana sürekli ‘ben sanatçı değilim’ derdi. Düşüncelerini toplumuyla paylaşmak için sinemayı en etkili araç olarak gördüğünü söylerdi. Bunun için sinemacı olmayı seçti.” ifadesini kullandı.
Halit Refiğ’in “Ulusal Sinema” kaygısının 19 yaşında Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu’nu dinledikten sonra başladığını belirten Gülper Refiğ, şöyle devam etti:
“Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi gibi göstermek isteyenlere karşı ‘burası büyük bir medeniyet, burada eşsiz bir tarih ve kültür var’ diyerek Türkiye’yi az gelişmiş olarak göstermeye çalışan güçlerle sinema yoluyla mücadele etmeye koyuldu. Diğer sinemacılar gibi zanaatkarlık yapmadığı için ödüller almadı. Eleştirmenler onun filmlerini hep yerin dibine batırırdı, o da bunlara aldırış etmeden yoluna devam etti. Onun filmlerinin anlattığı bir dert vardı.”
Gülper Refiğ, eşinin filmlerinin gerçekleri anlattığının altını çizerek, Kemal Tahir ile bu yüzden büyük bir dostluğu olduğunu söyledi.
Eşinin “Yorgun Savaşçı” filminin 12 Eylül cuntası tarafından yasaklanarak yakıldığını kaydeden Gülper Refiğ, bu yasağın kendileri için bir şeref olduğunu dile getirdi.
Gülper Refiğ, “Şu an Yeşilçam dönemindeki gibi saygı duyulan, görüldüğünde ayağa kalkılan sinemacılar neden yok? Çünkü Yeşilçam zamanındaki oyuncular, yönetmenler işlerini aşkla yaptı. Benim eşim de işini aşkla yapanlardan biriydi.” dedi.